Hayata dair parçaları anlamlandırıp, yorumlamaya; şahit olduğum tarih akışında rol almaya başladığım ilk anlardan itibaren, aralıksız yaşadığım bir olgu olduğunu otuzuncu yaş günüme bir kaç gün kala fark ettim:
Durmak bilmeyen eylem silsilesi!
Zihinsel ve bedensel tüm eylemler 7/24 öyle aktif ki, öyle yoğun hareket sürekliliği içindeyiz ki, bu esnalarda zihin farkındalık sürecini zifiri karanlığa hapsediyor. Öyleymiş, biraz önce farkına vardım.
Neredeyse tüm insanlık böyle belki de. Ben bilmiyorum, hareket sistemimin durduğunu; gece uyku esnası dahil. Zihinsel aktivitelerin sürekliliği, kasıt olmadıkça edindiğim enerjiyi tüketmeye odaklanmışçasına, yorgunluktan bihaber dört nala at koşturuyor.
Tam bundan bir saat önce durdu bütün hareket ve düşünce sistemim. Ben dur demeden, ‘dinlenmeye ihtiyacın var’ komutunu vermeden, sinyaller azalarak yok oldu, sadece beş dakikalığına. Bu kısa durgunluk devri, insan oğlunun kendi bünyesine yaptığı haksızlığı bana göstermiş oldu.
Özellikle düşünsel hareketliliğin yüksek olması üzerine bir de bedensel hareketlilik eklenince, şimdilerde çarka dişli olmak deyiminin kullanıldığı robot modeli haline gelebiliyoruz. Bu süre boyunca da farkında olmadan kendimize acı veriyoruz. Halbuki gerçekten ihtiyaç duyulan, insani vasıflardan uzak yaşamak, sadece son nefesi daha da yaklaştırmakta.
Nefes almadan bu düzene teslimiyetin tek bir adı var: Kölelik! Anlamı ise “Gerçek ben, benim umurumda değil. İsteyen istediği gibi bana ait ne varsa kullanabilir.” den başka bir şey değil. Çünkü hayatın anlamı, özellikle günümüzde tamamiyle maddeye duyulan mecburiyet seviyesine indirgendi. Ya onu arayarak köleliğe teslim olacaksın, yada karşı durup bitap düşeceksin.
Fakat böyle olmadığını bugünün gençleri çok iyi biliyor. Çabasız, tepkisiz kalamıyorlar. Çünkü insan doğasına ait olmayanları istememek kadar doğal başka bir şey yok.
…ve ben de bugünün genç beyinleri gibi son ana kadar genç kalmayı kabul ediyorum.
Tüm eylemlerimin benden bağımsız durduğu anda hissettiğim en güzel his ‘huzur’ oldu ve bünyeme yaptığım haksızlığa ara sıra sükunet içinde kısa molalar ile, tüm sesleri susturmaya karar vermeme sebep oldu. Gördüm ki, hiç gerçekleştirmediğimiz bu eylem belli bir rutini hak ediyor, kırılması gereken tabuların yok oluşu eşliğinde.
Yorumlar